Cellatların Mezar Taşlarında Hüzün Vardı

Cellatların Mezar Taşlarında Hüzün Vardı

Cellat mezarlığı bu toprakların en ilginç, çarpıcı ve sarsıcı mekanlarından biridir. Böylesi bir mekanı romanınıza mesken eyleme fikri nasıl ortaya çıktı? 

Hep mezarlıklara ilgi duymuşumdur. Daha doğrusu mezar taşlarına… Onların üzerinden de muhtemel hayat hikayelerine. Ne zaman bir mezarlığa gitsem, kendimi taşları okurken bulurum. Ne olmuş olabileceğini hayal etmeye çalışırım. Benim gibi mezar taşı okumaya ilgi duyan birinin boş bir mezar taşıyla karşılaştığında nasıl bir şok yaşadığını da artık tahmin edin.

Bu taşların cellatlara ait olduğunu ise sonradan öğrendim. O gün orada bulunmamın nedeni ise uzun zamandır bir mezarlık bekçisinin hikayesini kurguluyor olmamdı. Her gün mezarlıkta yaşayan birinin nasıl bir yaşamı olabileceğini düşünüyordum. Eyüp’e mezarlığa yollandım. Kulağımda Goran Bregoviç’in ”Düğün ve Cenaze Şarkıları” albümündeki ”Aven İvenda” çalıyordu. İşte o an boş mezar taşlarıyla karşılaştım. Kalbimdei sıkışmayı ve heyecanı anlatmama imkan yok. Artık hikayesini araştırıp yazacağım romanı biliyordum.

Böylesi bir mezarlığın ve böyle bir mesleğin olması sizi ürpertiyor mu?

Belki de uzun zamandır kitabın üzerine çalıştığım için ürpertmiyor. (2005’ten beri çalışıyorum) Hatırlamaya çalışıyorum da acaba ilk başta ben de ürpermiş miydim? Zannediyorum o kalp sıkışmasında korkudan çok hüzün vardı. Oysa cellatlığın tarihte neredeyse doğal denebilecek bir yeri var. Sıradan bir meslek gibi geçmişte. O yüzden beni hiç ürkütmedi. Şimdi de aynı işi yapan çok insan va. Sadece onlara cellat denmiyor!

İsa, Hamit, Lütfü ve Fuat… Her biri birbirinden farklı, normal koşullarda bir araya gelemeyecek kişiler… Onların yolunu sizin romanınızda buluşturan neydi?

Aynı temayı 2005’te yayımlanan ”Başkalarının Kokusu”nda da işledim. Hepimizin hayatı, hiç olmadık yerlerden birbirine bağlı. Belki de bu benim düşünce şeklim çünkü şu ana kadarki, tecrübelerim tersini kanıtlamadı.

Hayatlarımız fark edemeyeceğimiz kadar ufak noktalarda kesişiyor. Göbekten bağlanmamız ise an meselesi. Kimi insan bunun üzerine gider, kimisi gereksiz bulur gitmez. Ben o bağlantıyı kurmayı sevenlerdenim.

Sizce suçun toplumlarda yerleşmesinin sebebi ne?

Suçun toplumda yerleşmesinin sebebi ise insan doğasının bir parçası oluşu. Dışa vurumu kişiden kişiye, hatta toplumdan topluma değişiyor ama insanlık tarihinin başından beri var.

Sosyal koşullar, eğitim şartları, aile dışa vurumda önemli olduğu gibi genetik özelliklerin de etkili olduğu artık biliniyor. Beyin üzerinde yapılan 71 araştırma gösteriyor ki katillerin, psikopatların, antisosyal ve agresif kişilerin beyinlerinin ön korteksi zayıf işliyor. Bu kısım duygu ve davranışların düzenlenmesini ve kontrolünü sağlıyor. İnsanlık olarak sürekli çoğalıyoruz, genlerimizi bir sonraki nesle aktarıyoruz. Suçun artması sadece normal.

UZAKTA, AMA HALA TÜRKÇE

ABD’de yaşıyorsunuz. Yabancı bir ülkede, ”anadilden uzakta olmak yazarlığı olumsuz etkiler” denir. Sizde ise tersi söz konusu. ABD sizi yazmaya teşvik etmiş. İlk kitabınız da bu döneme ait… 

Dil, anadiliniz unutulacak bir şey değil. Kimileri unuttuğunu söylüyor. Ama nasıl oluyor, bilemiyorum. Türkiye’ye hiç gelmeyenlerde olabilir, onu anlarım. Ama ben her yıl geliyorum. 10 yaşımdan beri Türkçe dersleri aldım. İhtiyacım olduğundan değil, ilgi duyduğumdan. Beynime kazınmış bir kod dilim.

Ancak ilk geldiğim günlerde kafa karışıklığı yaşadığım kesin. Bazı kelimeleri bir anda hatırlayamıyorum. Bunun unutmakla ilgisi yok. Dikkati toplama meselesi. Kitaplarımı New York’ta yazdım, ancak yazdığım saatlerde konsantrasyonum çok yüksekti. Yani o an, telefon çalarsa ve ben de mucizevi bir şekilde açarsam, Türkçe cevap veriyordum!

VATAN KİTAP –  AYŞE E. AKIN