Yazar ve ürünleri birbirlerinin tamamlayıcısıdır

Yazar ve ürünleri birbirlerinin tamamlayıcısıdır

Gazeteci Aslı E. Perker “Yazarlık aslında ‘tam gün’ diye tabir edilen bir iş. Paran olacak ki yaşamını nasıl sürdüreceğini düşünmeden oturup yazabilesin” diyor

KADİR İNCESU

Aslı E. Perker’in “Başkalarının Kokusu”, “Cellat Mezarlığı”, “Sufle” adlı romanlarından sonra yeni bir romanı “Bana Yardım Et” Everest Yayınları tarafından yayımlandı.
Kitabın kahramanı Aslı anneannesini kaybettikten sonra yaşadığı şehirden kaçarcasına bir yaratıcı yazarlık semineri için yurtdışına gider. Yaşamını alt üst edecek insanlarla tanışır, kendisini beklenmedik “tuhaf” olayların içinde bulur. Perker ile yeni romanı üzerine konuştuk.

Her şeyden önce gazetecisiniz… Gazetecilik yazarlığınızı nasıl etkiledi?
Etkilediği tek alan disiplin olmuştur. Yazma disiplini. Bir kitabı dört yılda da yazabilir bir insan, zira ertelemelere çok müsait bir alan. Doğru yalan her tür bahaneye başvurabilirsin. Ama ben teslim tarihlerine ve hatta saatlerine alışık olduğum için kendime koyduğum takvimlere sadık kalmaya çalışıyorum, başarıyorum da. Bunun dışında benim gazeteci olmamın tek sebebi aslında zaten temelde yazar olmak istemem, ama ilk olarak yazarlıktan para kazanamayacağım için yazarak para kazanmanın tek yolu olması. Ama zannediyorum iyi gazetecilik de yaptım. O da yaptığım her şeyi ciddiye aldığım içindir.

Virginia Woolf’ün kitabınızda da geçen “Bir kadın parası olmadan yazar olmaz” sözünün yazar Aslı’daki karşılığı nedir?
Yazmak zaman isteyen bir şey. Çünkü yazmak sadece yazmaktan ibaret değil. Benim için okumak çok büyük bir parçası. İkisini birbirinden ayıramıyorum. Sonra konsantre olman gereken bir iş. Pek çok gazeteci arkadaşım var ki yıllardır yazmak istedikleri kitapları yazamıyorlar. Çünkü çok yoğun, bilhassa zihinsel olarak çok yoğun geçmiş bir günün ardından eve geliyorlar ve yaratıcılıklarını açığa çıkartmak için çok kısa bir zamanları var. Bilhassa kadınların evdeki yükü her zaman çok fazla. Ne olursa olsun. Anlayacağın yazarlık aslında “tam gün” diye tabir edilen bir iş. Bir hobi değil. Dolayısıyla paran olacak ki yaşamını nasıl sürdüreceğini düşünmeden oturup yazabilesin, kendini tamamen ona kanalize edebilesin. Gerçi ben ilk kitabımı çok ağır koşullarda çalışırken yazdım. Günde 12 saat rahat çalışıyordum, eve gece 3’e geliyordum, 4’te yatağa giriyordum. Sabah 9’da kalkıp yazmaya başlıyor ve sonra yine işe gidiyordum. Olmuyor mu oluyor, ama o zaman çok gençtim. Sonraki kitaplarımda daha insaflıydı çalışma saatlerim. Şimdi ise çok şükür sadece yazmaya konsantre olabiliyorum.

“Bana Yardım Et”in yazarı Aslı, kitabın yazar kahramanının da adı Aslı… Her iki Aslı’nın benzer yönleri var mı?
Yazar olmakla ilgili tespitlerimiz, sıkıntılarımız, çekincelerimiz aynı. Belki karakterimiz arasında da benzerlikler vardır. Rahmetli Leyla Erbil’in şahsıma söylediği gibi “Yazar ve ürünleri birbirlerinin tamamlayıcısıdır.”

Romanın kahramanı Aslı’nın cesareti öne çıkıyor…
Evet cesur. Biraz fazla… Ben asla onun gibi olamazdım. Yapamazdım…

Kitabın yazar karakterlerinden Ursula’nın “Hayallerimizde, yazdıklarımızda ne kadar gerçeklik olmalı? Ya da gerçekçiliğimiz ne kadar hayal ürünü?” sorusunu ben de size sormak istiyorum.

Ben de size romandaki Aslı’nın Ursula’nın bu yorumuna verdiği karşılıkla cevap vermek istiyorum. Çünkü 1, ben yazdım; 2, bizzat benim fikrim: Bana göre gerçekçi düşünmeyip yine de açık uçları birbirine bağlayabilen kişi yazardır. Yazmayı bir uyku hali gibi düşünün. Yazarken insan tıpkı rüyalarındaki gibi özgürdür. Ancak uyandığı anda tıpkı rüyalarına anlam yüklemeye çalıştığı gibi yazdıklarını da hayata bağlamak ister. Galiba yazdıklarını okurlar ne kadar iyi tabir edebilirlerse o da o kadar iyi bir yazar olur. Çünkü hayat ancak gerçekliği kadar absürd, absürdlüğü kadar da gerçektir.

Yine Ursula… Ursula’nın “Her yeni kitapta biraz daha tükendiğimi hissediyorum. İçimden parça kopa kopa sonunda bir şey kalmayacak galiba,” sözünü de hatırlatarak sormak istiyorum: Her yeni üretim yazar için bir tükenmek midir?

En azından kitap bittiği anda öyle hissedebilir yazar. Hatta bir müddet devamda edebilir. Çok yorucu bir süreç. Aslında biraz terapi gibi de. Sürekli kalbinizden, beyninizden bir şeyler koyuyorsunuz ortaya ve şahsım adına söyleyeyim ben kitap bittikten sonra her ikisi de boşalmış gibi hissediyorum. Ama sonra beni çok heyecanlandıran yeni bir fikir buluyorum ve başlıyor hem kalp hem zihin yeniden dolmaya. Ve zaten bana göre en keyifli süreç de bu.

“Bana Yardım Et”i siz yazdıran duygu, düşünce, his neydi?

Önce sadece bir meydan okumaydı. Bana bir takım anahtar kelimeler veren bir arkadaşıma o kelimeleri kullanarak hikaye yazabileceğimi göstermekti. Fakat sonra hikayenin temeli oluştuktan sonra tutkuyla bağlandım, çok sevdim. Artık o noktadan itibaren ne arkadaşın önemi kaldı ne iddianın. Ben yaptığım işi çok seviyorum. Yazmayı çok seviyorum, çok zevk alıyorum. Her kitabımı bana yazdıran tek duygu, düşünce ve his bu.
Kahramanımız Aslı ve bedensel engelli Hakan’ın aşkına da dikkat çekmeli mutlaka… Toplumun kalıplaşmış düşüncelerinin yanlışlığını kahramanımız Aslı’nın hayal kırıklığıyla anlıyoruz. Bu konu yeni bir kitabın konusu olabilir mi?

Aslında belki de olabilir. Anladığım kadarıyla o aşkın akıbetini kitabı okuyanlar merak ediyor. Ne olacak, nasıl olacak? Tekerlekli sandalyeye mahkum bir erkekle tanışıp aşık olmak, onunla beraber yaşamaya karar vermek çok zor bir karar diye düşünüyorum. Ama bunda da Aslı’nın yorumunu beğeniyorum. Bir önceki sevgilisinin de hiçbir engeli olmamasına rağmen koltuktan, bilgisayar oyunu başından kalkmadığını söylüyor. Aralarındaki fark ne? Ama tabii konu orada bitmiyor değil mi? Pek çok psikolojik açılımı var. Benim de merak ettiğim bir mevzu. Evet evet… Belki de bunu derinlemesine yazmalı.

Birgün