17 Apr Bir katil, bir polis, bir Japon
Zaman ve mekânı yan hikâyelerle genişleten Aslı E. Perker’in ‘Cellat Mezarlığı’ hem polisiye okurlarını hem psikolojik anlatıları sevenleri memnun edecek bir roman… Çağatay Yaşmut’un ‘Şarkılar Susunca’sının ise polisiye okurları dışında bir kesime hitap etme gibi bir derdi yok… ‘Grotesk’ ise ‘Çıkış’la Japonya’nın en prestijli edebiyat ödüllerinden Naoki Ödülü’nü kazanan Natsuo Kirino’nun Türkçeye çevrilen ikinci romanı
Sert polisiyeleri sevenler, kitap kapağında Cellat Mezarlığı adını gördükleri bir romanla mutlaka ilgileneceklerdir. Aslı E. Perker de, dört erkek karakter üzerinden onların beklentilerini boşa çıkarmayacak bir suç hikâyesi kurgulamış. Hamit, yeraltı dünyasında güvenilirliği ve yaptığı ‘iş’lerin temizliği ile sivrilmiş bir tetikçi; yani bir kiralık katil. Kırklı yaşların sonlarında yalnız bir adam. Hamit’in yeğeni Lütfü, dayısından hem korkup hem büyük bir hayranlık duyan, yeraltı âleminin ayak işlerine koşturan genç bir adam; üniversite çevrelerinde uyuşturucu satarak geçiniyor. Hamit’e öldürdüğü insanları yok etmesinde yardımcı olan İsa, mezarlık bekçisi. Fuat’ın sosyal ve sınıfsal aidiyeti ise bu üç kişiden tamamiyle farklı; annesinin üzerine fazlasıyla- titrediği bir üniversite öğrencisi o.
Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde ballandıra ballandıra anlatılan türden bir cinayetin etrafında gelişiyor hikâye. Fuat, bir bar akşamı çıkışında kendisini evine davet eden Okan’ın cinsel yakınlaşma girişiminden öfkelenmiş ve eline geçirdiği bıçakla delikanlıyı delik deşik etmiştir. Uyuşturucu satıcısı Lütfü’ye zamanında ettiği yardım şimdi işine yarayacaktır. Çapı henüz böyle işlere yetmeyen Lütfü ise dayısını arayacak, Okan’ın cesedi İsa’nın bekçiliğini yaptığı Çivili mezarlığına sessizce gömülecektir… Hamit işlemediği, sadece izlerini sildiği bir cinayetin yükünü hiç duymaksızın devam eder hayatına. Ne var ki, Fuat ve zaten yaptığı iş nedeniyle yolu sıklıkla karakola düşen Lütfü için böyle bir suçun yükü hiç de kolay kaldırılacak bir şey değildir. Üstelik kaybolma haberi gazetelere yansıyan Okan’ın babası tanınmış bir avukattır ve oğlunun izini bulmaya kararlıdır.
Fuat’ın hayatı bu andan başlayarak, oğlunu merak eden annesinin de çıkıp gelmesiyle tam bir kâbusa dönüşecek, yakalanma korkusuyla her şeyden şüphelenen delikanlı dış hayattan neredeyse tamamiyle kopacaktır. Fuat’la temas edemeyen Lütfü de bir yandan yakalanmak bir yandan dayısına hesap vermek telaşına kapılmıştır. Oysa, üstlendiği bir ‘temizlik’ işinde başarısızlığa uğrayan Hamit, kendi canını kurtarmak derdindedir. İsa ise gördüğü rüyaların yaklaşan bir felaketin habercisi olduğu endişesi içinde kıvranmaktadır…
Aslı E.Perker, romanın dört ana karakterinin ve onların çevresinden pek çok kişinin kaderini etkileyen kısa bir zaman diliminde geçen hikâyesinde, gerilimi tırmandırmak için, olaylar kadar bireylerin iç dünyalarındaki dalgalanmaları da işliyor. Özellikle Fuat’ın zaten hassas bir dengede durduğu anlaşılan kimliğini paramparça eden -cinayetten sonraki- ruh halini sergilediği bölümler, Cellat Mezarlığı’nın polisiyeye özgü temaları psikolojik bir anlatıma elverişli olduğu için kullandığını düşündürüyor. Fuat’ı Okan’ı öldürmeye iten homofobik refleksin ardındaki baskılanmış cinsellik ya da cinayet işlemiş olmaktan değil yakalanmaktan, yakalanırsa başına gelececek olanlardan duyulan dehşet gibi duygusal dalgalanmalar hikâyeye derinlik kazandırmış.
Karakterleri ilginç kılanlar
Yazar, ilk romanı Başkalarının Kokusu’nda (2005) olduğu gibi karakterler üzerinden yola çıkmış, bu karakterleri derinleştirecek ya da ilginç kılacak olay ve durumları seçmiş. Mesela olayların gelişiminde rol oynamamakla birlikte, köyünden kalkıp İstanbul’a gelen ve Boğaz manzaralı bir mezarlıkta yapayalnız yaşayan İsa, hayat hikâyesine ve iç dünyasına ilişkin anlatımlarla diğer karakterler kadar etkili. Kendine özgü felsefesi, yeraltı dünyasının yitik raconuna olan bağlılığı, meslek edebi ve soğukkanlılığıyla romanın tek güçlü karakteri tetikçi Hamit. Biraz ‘Leon’da Jean Reno’nun canlandırdığı tetikçiyi hatırlatmakla birlikte, Perker karakterinden kahraman yaratmak yoluna gitmemiş. Yargılamıyor da. Özellikle ölünün dişlerini sökme sahnesinde çok çarpıcı bir biçimde ortaya koyduğu gibi, Hamit iyi ya da kötü deyip kestirip atacağımız polisiye roman tiplerinden değil.
Zaman ve mekânı yan hikâyelerle genişleten Aslı E. Perker’in Cellat Mezarlığı hem polisiye okurlarını hem psikolojik anlatıları sevenleri memnun edecek bir roman.
Çağatay Yaşmut’un üst başlığında Bir Başkomiser Galip Polisiyesi olarak takdim edilen Şarkılar Susunca’sının ise polisiye okurları dışında bir kesime hitap etme gibi bir derdi yok… Yaşmut, kahramanı Başkomiser Galip’i takdim eden serinin ilk kitabı Beyoğlu Çıkmazı’nda (2008) olduğu gibi, İstanbul’un karanlık sokaklarında suç ve suçlularla ‘kahramanca’ mücadele eden Galip Başkomiser’in maceralarını anlatıyor.
İlk cinayetin kurbanı otuz yaşlarında güzel bir kadın. Şarkıcı. Önce bıçaklanmış, sonra boğulmuş olması, katille aralarında ciddi bir husumetin varlığını düşündürüyor Galip ve ekibine. Elbette peşin hükümlerle yetinmeyecekler, soruşturmayı çok yönlü genişletecekler ve kadının sakladığı sırlara ulaşacaklardır. Bu sırlar yeni cinayetlere yol açacak, soruşturma ilerledikçe yerüstündeki zenginliklerin yeraltı dünyasının uyuşturucudan pornoya uzanan kirli trafiğinde seyir ettiğini gösterecektir. Ne var ki Özlem’in cinayeti hâlâ aydınlanmış değildir. Ta ki Galip Başkomiser sevgilisinin mezarını ziyaret edene kadar…
Şarkılar Susunca’da, önceki romanda karşılaştığımız karakterlere güzel bir kadın polis -Melike- eklenmiş. Ancak yardımcı rollerdekilerin etkisi pek yok. Aslolan Galip’in iş ve aşk hayatı. Kahramanımızın zaten kayda değer başka bir derinliği de yok. Beyoğlu Çıkmazı’nın sonunda yediği dayağın intikamını almak için yanıp tutuşan Galip, bu macerada da bir miktar hırpalanıyor, maceranın sonunda büyük bir acıyla karşılaşıyor ve yeni bir intikamın peşine düşüyor. Bu intikamın nasıl sonlanacağını herhalde bundan sonraki macerasında bulacağız.
Kolayca tüketilmek için üretilmiş, türüne herhangi bir katkısı olmayan bu tarz polisiyeler üzerine söylenecek fazla bir şey yok. Sistemin suç ve suçlu kategorilerini sorgulamaksızın kabullenmiş polisiyelerin ideolojisini de sorgulamak yersiz olur. Ancak, sevimli gösterilmek istenen roman kahramanının sorguladığı ya da şahsi husumet beslediği kişilere gösterdiği ‘kontrolsüz güç’ kullanımı, toplumsal olaylarda bu kontrolsüzlüğe sıklıkla tanıklık etmiş benim gibi- okuyucular için hiç de sevimli olmadığını söylemek ve yazara bir hatırlatma yapmak isterim. Memlekette onca ciddi kriminal vaka varken en büyük hasmı tinerciler olan bir roman kahramanının intikam hikâyesi, okuyucuya ancak Uğur Dündar haberciliği kadar ilgi çekici gelecektir..
Gerçekten grotesk
Suç kurgusunu toplumsal hayatın gerçeklerinden, şiddeti gündelik hayatın akışı içinden çıkaran bir polisiye gerilim romanı okumak istiyorsanız, Japon kadın yazar Netsuo Kirino’yu okumanızı öneriyorum. Kirino, Türkçeye çevrilen ilk romanı Çıkış’la Japonya’nın en prestijli edebiyat ödüllerinden Naoki Ödülü’nü kazanan önemli bir yazar. Grotesk, Natsuo Kirino’nun Türkçeye çevrilen ikinci romanı.
Kardeşi öldürülen bir kadının ağzından, öldürülen kadınlardan birinin günlükleri ve katilin sorgusu sırasında verdiği ifadeler eşliğinde aktarılan hikâye, Tokyo kentinde bir yıl arayla, aynı şekilde öldürülmüş iki kadının cinayetini işliyor. Kadınların ikisi de bedenlerini satmaktadır. Anlatıcı, küçüklüğünden beri İsviçreli annesine benzer güzelliği ile dikkat çeken Yuriko’nun, Japon babasına benzeyen ve kardeşini ömrü boyunca kıskanan silik ablası. Böylelikle cinayetin yanı sıra kıskançlık da katılıyor hikâyeye. Sonra Japon toplumunun erkek egemen kültüründen beslenen takıntıları; cinsellik, güç, sahip olma ve iktidar tutkusu…
Kirino, Çıkış’ta olduğu gibi, Grotesk’te de geleneklerin katı kurallarıyla kapitalizmin acımasız çarkları arasında sıkışmış Japon insanının -özellikle de kadınların- romanın her bir yanına sinen mutsuzluğunu öylesine çarpıcı kesitlerle sunmuş ki Kirino, şiddet doğallaşıvermiş. Gerilim ve polisiye unsurları yanyana getirirken türün kalıplarını kırarark hikâyesini sert bir toplumsal eleştiriye yöneltiyor. Suç kurgusuna yüklenmiş toğlumsal eleştirinin yanı sıra, Kirno’nun Japon kadınlarının sorunlarını çarpıcı hikâyelerle dillendirdiği romanlarında radikal bir feminist bakış çarpacak gözünüze. İster ilkinden başlatyın ister ikincisinden, ama mutlaka okuyun Kirino’yu. Kapitalizmin ezici çarklarında hayatın ne denli grotesk bir şekil aldığını göreceksiniz.
A. ÖMER TÜRKEŞ
RADİKAL
http://www.radikal.com.tr/kitap/bir-katil-bir-polis-bir-japon-931349/