31 Mar Amacım İyi Yemek Yapmak Değil Iyi Yazar Olmak
Hayal kırıklıklarını mutfakta yemek yaparak unutmaya çalışan üç ayrı karakteri anlatan ‘Sufle’, Doğan Kitap’tan çıktı. Bu vesileyle yazar Aslı E. Perker’le bir araya geldik, mutfağın tedavi edici özelliğini, yemek kokularını ve sufle yapmanın zorluklarını konuştuk
* Önce okumayanlar ve merak edenler için kitabın öyküsünü sizin ağzınızdan dinleyelim…
Lilia 62 yaşında Filipin asıllı Amerikalı bir kadın. Bir gün kocası beyin kanaması geçiriyor ve Lilia ona bakmaya başlıyor. Bir yandan da para yetiştiremediğinden evlerinin boş odalarını kiraya veriyor. Zaten mutfağa düşkün, güzel yemek yapıyor, fakat kiracılarla beraber daha fazla zamanı mutfakta geçirmeye başlıyor. Marc ise Paris’te yaşayan orta yaşlı bir adam. Karısıyla mutlu bir evliliği var. Çocukları yok ve birbirlerine bağlılar. Bir gün işten eve geldiğinde karısının cansız bedenini yerde buluyor ve bunalıma giriyor. Hayatında hiç yemek yapmamış, mutfakla alakası yok. Karısının ölümüyle mutfağa girmeye ve teselliyi orada bulmaya başlıyor. Üçüncü karakter Ferda ise İstanbul’da yaşıyor. Annesi kalça kemiğini kırınca onu yanına alıyor ve bir nevi hasta bakıcılık yapmaya başlıyor. Onun da mutfakla arası iyi, fakat annesinin yanına gelmesiyle mutfakta daha fazla zaman geçirmeye, kaçışı orada bulmaya başlıyor. Bu üç karakterin tek ortak noktası, aynı yemek kitabından tarif deniyor olmaları.
* Roman kahramanları gibi yemek yapmak bir tutku mu sizin için de?
Mutfak benim için evin kalbi. Mutfak ve onun kokusunda, kışın ayrı, yazın ayrı huzur buluyorum. Sadece yemek yaparken değil, orada muhabbet ederken de… Mutfak masasında kahve içmek ayrı, salonda içmek ayrı. Mutfaktayken duyularımız açık olduğu için (koku almak, dokunmak, tatmak, fokurtuyu işitmek ve elbette görmek) orada yaşananlar daha hatırlanır oluyor. Sufle’yi baştan sonra mutfakta yazdım. Sadece Sufle’yi değil, tüm kitaplarımı mutfakta yazdım.
* Sufle yapımıyla aranız nasıl? Ortası çökmeyen sahici bir tane yapabildiniz mi hiç?
Bazı sufle tarifleri diğerlerine göre daha kolay. Çikolatalı sufle en bilineni olmasına rağmen bana göre hepsinden zor. Ya bu sebepten, ya beceriksizliğimden hiç tutturamadım. Mühim değil ama. Benim amacım iyi yemek yapmak değil, iyi yazar olmak.
* Kitabın satır aralarında verdiğiniz yemek tarifleri denenebilir kıvamda mı?
Evet, hepsi denenebilir. Bilhassa gerdan tatlısını denemenizi tavsiye ederim. Zannediyorum bir tek benim ailemin bildiği bir tarif. Ya da yaptığı diyeyim… Bugüne kadar başka kuzu etinden tatlı yapana rastlamadım. Kitapta Nesibe Hanım’ın kızına anlattığı hali birebir tariftir, uygulanabilir.
* Siz en çok hangi kahramana yakın hissediyorsunuz kendinizi?
Ben batıl inançları olan bir yazarım. Bu yüzden karakterlerimden başına kötü iş gelenlere tanıdıklarımın isimlerini vermem ki, ne olur ne olmaz, kaderleri benzemesin. Bu sebepten kendimi hiçbirine yakın hissetmiyorum.
* Peki en çok hangi karakter düşündürdü, yordu yazarken?
Marc. Nihayetinde bir erkek. Ayrıca eşinin yasını tutan bir erkek. Ve karısını hafızasından silmeye çalışıyor. Bir insanın o kadar sevdiği birini nasıl unutabileceğini anlamaya çalışırken ‘Kendini Değiştiren Beyin’ diye tıbbi bir kitap okudum. Beyin haritalarımızın nasıl çalıştığını öğrendikçe Marc’ın acısını nasıl unutacağını anlamaya başladım. Bu ve takip eden birkaç kitapla oldu hissi kavramam. Bunun herhalde yüzde 10’u yansımıştır okura.
* Mutfakta yaşanan anların kıymetli olduğunu ifade ediyorsunuz. Sizin mutfakta yaşadığınız ve anımsarken mutluluk duyduğunuz en eski an nedir?
Tablosunu yapmak istediğim bir an var. Anneannemle İzmir’de, üst komşumuz ve anneannemin iyi dostu Muazzez teyzenin terasındayız. Yaz, tepsilere çilekler konmuş, üzerlerinde bol şeker, güneşin altında eriyorlar, nasıl güzel bir koku! Hava sıcak, arada bir terası yıkamaya yarayan hortumla beni de serinletiyorlar. Sonra anneannem tepsilerden birini alıp alt kata iniyor, ben de arkasından, ayağıma en az üç numara büyük gelen terliklerle… Bunlar kavanozlara konacak, uzun süre dokunulmayacak. Anneannem ilk kez benim kavanozu doldurmama izin vermişti. Hem de hiçbir yere bulaştırmadığım, işi temiz yaptığım için de beni komşulara pek bir övmüştü.
* Türk yazarlar arasında takip ettiğiniz kimler var?
Uzun zamandır New York’ta yaşıyordum ve her yaz geldiğimde, ilk iş gidip yeni çıkanları taramadan geçiriyordum. Ama severek, heyecanla yeni eserlerini beklediğim yazarlar arasında İhsan Oktay Anar ve Şebnem İşigüzel var. Sema Kaygusuz’u da beğenerek takip ediyorum. Ne zaman güzel Türkçe okumak istesem Vedat Türkali’yi elime alırım. Ahmet Hamdi Tanpınar’ı tekrar tekrar, dehasına hayran kalmak için okurum. Türk klasiklerini arada elden geçirmeyi de severim. Sevdiğim çok yazar var, ama burada söyle söyle bitmez.
FAVORiLERi
İstanbul’da en sevdiği semt: Kurtuluş
En keyif aldığı kafe: Limonlu Bahçe.
Yemeklerini en çok sevdiği restoran: Zencefil
En sık gittiği alışveriş merkezi: City’s
En sevdiği yemek: Enginar yaprağı dolması
En son gittiği konser: Levent Yüksel
En sık alışveriş yaptığı market: Manavdan, kasaptan alışveriş yapıyorum. Diğer ihtiyaçları da ufak marketlerden alıyorum.
Takip ettiği diziler: Mad Men, Nurse Jackie, The United States of Tara, Behzat Ç.
GÜLÜM DAĞLI
[email protected]
http://www.milliyet.com.tr/-magazin-1371326/